Yorgunluk, son zamanlarda çevremden sıkça duyduğum ve sorular aldığım bir konu haline geldi. Peki, yorgunluk şikayetleri bir hastalığın habercisi olabilir mi? Çok yorulduğumuz zamanlarda kısa dinlenmeler sonrasında geçen yorgunluğumuz bir zaman sonra geçmiyor devam ediyorsa kronik yorgunluğa dönüşmüş olabilir. Birey kendisini dinlendiği halde halen yorgun ve halsiz hissediyorsa ve bu tablo en az altı ay devam ediyorsa kronik yorgunluk sendromu bu durumun nedeni olarak düşünülmektedir. Rahatsızlık kronikleştiği anda yorgunluğa uyku problemleri, vücut bölgelerinde karıncalanma hissi, halsizlik ve enerji eksikliği gibi durumlar eklenmektedir. Nedeni açıklanamayan bu sendroma aynı zamanda konsantrasyonda bozulma ve baş ağrıları da eşlik edebilmektedir.
KRONİK YORGUGNLUĞUN NEDENLERİ
Kronik yorgunluğun nedenleri kişinin yaş grubuna göre de değişiklik gösterebilir. Genç insanlarda iş stresi, kansızlık, depresyon veya düşük tansiyon gibi sebepler yorgunluğa neden olurken, daha yaşlılarda diyabet, börek, kalp ve karaciğer sorunları da yorgunluğa neden olabilir.
Kronik yorgunluğa sebep olan başlıca durumların başında depresyon gelmektedir. Yorgunluğun nedenleri araştırılırken doktorunuz tarafından tam kan testi, idrar tahlili, karaciğer enzimlerinin ölçülmesi ve tiroid fonksiyonlarının ölçümü gibi testler istenebilir.
Eğer altta yatan başka bir hastalık yorgunluğa sebep oluyorsa bir an evvel tedaviye başlanması önerilmektedir. Bunun dışından kronik yorgunluğu tetikleyen bazı sebepler aşağıdaki gibidir.
• Diyabet ve insülin direnci
• Böbrek üstü bezi problemleri
• Mineral ve vitamin eksiklikleri: D vitamini, B12 eksikliği
• Anemi (Kansızlık)
• HIV ve EBV gibi viral hastalıklar
• Romatizmal hastalıklar
• Karaciğer ve böbrek hastalıkları
• Kolit gibi kronik bağırsak hastalıkları
• Depresyon ve anksiyete
• İş stresi
YORGUNLUK DİYETİ NASIL OLMALIDIR?
Kronik yorgunluğun beslenme tedavisine bakıldığında spesifik bir diyet tedavisi bulunmamaktadır. Beslenme planı hastaların semptomlarına uygun bir şekilde kişiye özel oluşturulmalıdır.
Diyet yüksek protein ve düşük karbonhidrat içeriğine sahip olmalı, ara öğünlerde şeker, aşırı kafein ve alkol tüketiminden kaçınılmalıdır. Özellikle düşük tansiyon ve baş dönmesi varlığında tuz ve su tüketimi arttırılmalıdır.
Diyetin yağ içeriği düşük olmalıdır. Çünkü çok yağlı beslenmek mitokondri metabolizması için gerekli enzimlerin sentezini ve enerji üretimini engellemektedir.
Enerji üretilen mitokondrilerimizin sayılarını arttırmak önceliğimiz olmalıdır. Çevreden kaynaklanan tüm yabancı maddeler vücudumuza girdiğinde öncelikle mitokondrimize zarar vermektedir. Bu nedenle zararlı serbest radikalleri yok eden antioksidan içeriği yüksek besinlerin tüketilmesi önemlidir. Nitrat ve nitrit gibi gıda katkı maddeleri, pestisit kalıntıları, ağır metaller ve radyoaktif elementler gibi çevre kaynaklı yabancı maddeler mitokondriyi zayıflatan, yapısını bozan, fonksiyonlarını engelleyen faktörlerdir.
Mitokondrilerimizde serbest radikal artışı ile hasar veren gıdaların tüketiminden kaçınılmalıdır. Bu gıdalar ise aşırı işlenmiş rafine gıdalar, işlenmiş un ve tüm şekerler, tatlandırıcılar, trans yağlardır.
Uykuya dalmayı kolaylaştırmak için akşama yakın saatlerde hindi eti, muz, ceviz, yulaf, bitter çikolata, antep fıstığı, vişne gibi melatonin içeriği yüksek besinler tüketilmelidir. Uykuya yakın saatlerde ise papatya veya lavanta çayı uykuya dalmanızı kolaylaştıracaktır.
B12 vitamin içeriği yüksek bir beslenme planlanmalıdır. B12 vitamini yüksek miktarda hayvansal ürünlerde bulunmaktadır. Et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, peynir, karaciğer en iyi vitamin B12 kaynaklarındandır.
Diyetin demir içeriği zengin olmalıdır. Demir hem hayvansal hem de bitkisel yiyeceklerde bulunur. Kırmızı et, tavuk ve hindi eti, balık, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller demir içeriği yüksek besinlerdir. Ayrıca demir içeriği yüksek besinleri C vitamin içeriği yüksek besinlerle tüketmek demir emilimini arttırmaktadır.