İnsanoğlu işte, hiç kimse ölmek istemiyor.
Uzun daha uzun yaşamak istiyor.
Peki, hiç düşündük mü...
Ya hiç ölüm olmasaydı, diye.
Hadi biraz düşünün bakalım neler olurdu.

Biraz tersten başlayayım.
Mesela hiç kimse çalışma ihtiyacı duymazdı.
İyilik denilen şeyin de hiç bir anlamı olmazdı.
Evlenmek, Sevmek, yemek içmek, düğün dernek, yardımlaşmak olmazdı.

Anne Baba veya evlat kavramı da olmaz, olsa da bir anlam içermez di.
Ağaçlar, Böcekler, Çiçekler, koku salmaz, salsa da bir anlam ifade etmezdi.
Açlık veya tokluk bile anlamsız olurdu.
Yemek için vakit geçirmez, tuvalet de  olmazdı.
Oksijen, Karbondioksit anlamsız olurdu.
Belki katillik de olmazdı çünkü ölüm yoktu.
Hayatın her noktası anlamsızlaşırdı çünkü HAYAT bile hiç bir anlam içermezdi.

ÖLÜM YOKSA HESAP GÜNÜDE OLMAZDI

Demekki neymiş;  Dünyada ölümsüzlük denilen şeyin aslında ne kadar kötü bir şey ve anlamsız olduğunu anlamış olduk.
Şimdi tekrar başa dönersek.
Meğersem ölüm aslında Hayat düzeninin ta kendisiymiş.
Bu dünyadaki kısa süreli Hayat aslında bir sonraki ebedi  hayatın kısa bir provasıdır.

Peki, o iki tercihli hayatta ölümsüzlük nasıl oluyor?
İşte o iki yer birbirinden çok farklı.
O iki yerde ( Cennet ve Cehennem) kimsenin kimseye kötülük etmediği/edemediği ebedi mekan.

Evet, kimse kimseye kötülük veya iyilik etmiyor.
Çünkü herkes kısa Hayat içindeki DÜNYADA ettiklerinin mükafatını/karşılığını görüyor.
Cehennemde kimse kimseye kötülük etmiyor/edemiyor herkes kendi derdine düşmüş yaptıklarını görüyor.
Cennette de kimse kimseden yardım beklemiyor çünkü ne istiyorsa ALLAH veriyor.

Özetle: Ebedi hayatın özetini bile yaşayamadığımız şu dünyada iyi ki ölüm varmış.